Isıtıp Isıtıp Önüne Koymak Ne Demek?
(Bir Kayserili Gençten İçten Bir Hikâye)
—
Bir Akşam Yemeği, Bir Hayal Kırıklığı
Hayatımda, birkaç şey var ki her zaman benimle kalacak. Anılar, duygular, yerler… Ama bir de “Isıtıp ısıtıp önüne koymak” var. O kadar içime işlemiş ki, bazen neredeyse her şeyin bu şekilde olduğu hissine kapılıyorum. Hadi anlatayım; belki anlayabilirsin.
Geçen hafta, annemle akşam yemeğine oturduk. O eski mutfak masasında, hep birlikte yemek yerken, annem yine bir şeyler hazırlıyordu. Ama bu sefer, o yemeğin tadı bir başka geldi. Ne annemin mutfakta geçirdiği saatler, ne de o yemeklerin kokusu… Anlatacağım, hepsi bir araya gelince başka bir şey oldu.
Anneme söyledim, “Ne kadar güzel bir yemek olmuş, ellerine sağlık.” Ama sonra o cevap geldi, işte o cümle:
“O kadar ısıttım, ısıttım, en sonunda sana getirdim,” dedi.
İlk başta ciddiye almadım. Hani yemek hazırlayan biri için gayet normal bir cümle gibi göründü. Ama sonra fark ettim ki, bu basit cümlede bir duygu vardı. Bir anlam vardı. Ve o an, hayatımda ilk kez “Isıtıp ısıtıp önüne koymak” ne demek, gerçekten anladım.
—
Hayal Kırıklığı ve Beklentiler
Yemek masasında her şey yerli yerindeydi. Ama annemin söyledikleriyle birlikte, birden bire tüm o yemeğin içinde bir boşluk oluştu. Benim o kadar çok beklediğim, o kadar değer verdiğim yemek, bir noktada bana “senin için hazır” gibi hissettirilmişti. Sadece yemek değil, aslında her şey…
Daha önce birçok kez fark etmeden, bazen de isteyerek, ben de aynı şekilde başkalarına “ısıtıp ısıtıp önüne koymuştum.” Hayatımı, duygularımı, beklentilerimi… Hani biri gelip bana bir şey sorduğunda, çoğu zaman tam cevap vermek yerine o soruyu bekletip duruyorum. Ya da birine değer vermek gerektiğinde, bazen hepsini ardı ardına koyuyorum ama kimse onu hak etmeden… İşte o an, fark ettim ki, bazen bir şeyler ısıtılır, ama hala içi boş olabilir.
—
Bir Hıçkırık ve Anlamlı Sessizlik
O gün, annemin yemekleriyle birlikte gelen hıçkırık da aslında ne demek istediğini anlatıyordu. Isıtıp ısıtıp önüne koymak, her şeyin tekrarını yapmak demekti. Beklentilerle dolu, ama içeriksiz bir şey sunmak demekti. Annem yemeği hazırlarken gözlerindeki yorgunluğu gördüm. Sonra, yemek masasında sessizliğin nasıl içime işlediğini fark ettim.
“Yemekler hazır,” dedi. Ama sanki, bir şey eksikti. Yemeği sundu ama benden başka bir şey bekliyordu. İçimden bir ses, “Bu yemek bir tek fiziksel değil, duygusal olarak da sana getirildi” diyordu.
Duygusal olarak ısıtıp ısıtıp önüne koymak, sürekli aynı şeyleri tekrarlamak, aynı aşamalardan geçmek ama bir türlü beklediğin huzuru bulamamak demekti. Bu, bir yerde bir şeyin tüketildiği, ama gerçek anlamda anlaşılmadığı bir durumdu. Anlamını ve değerini kaybetmişti. Hani bazen, annem bana bir yemeği hazırlarken mutfağın kokusunu duyduğumda, mutfağındaki her şeyin gerçekte kendisine ait olduğunu hissederdim. Ama o gün, o yemekte eksik bir şey vardı.
—
Yeni Bir Başlangıç: İçindeki Anlamı Aramak
Annem, her zaman yemeklerini kendi emeğiyle hazırlayan biri. Ama bu sefer fark ettim ki, “ısınan şey” sadece yemek değildi. O kadar çok ısıttığı, özenle yaptığı şeyin arasında, bir kaybolmuşluk vardı. Bir şeyler doğru düzgün anlatılmadan, sadece kabuklarından ötürü sunuluyordu.
Ve o anda, ben de kendime sordum: Hayatımda neleri ısıtıp ısıtıp önüne koyuyorum? İnsanları mı? Kendi duygularımı mı? Beklentilerimi mi?
Bazen, çok bekleriz. Ama istenen şey bazen o kadar uzakta olabilir ki, onu bulmak için tekrar tekrar uğraşmak gerekebilir. O gün, yemek bittikten sonra, mutfak sessizleşti. Annem masaya oturdu ve “Hadi, şimdi çayı içelim,” dedi. O an fark ettim ki, bazen ısıtmak ve bekletmek yerine, o birikmiş duyguları bir kenara koyup, biraz daha dürüst olmak gerekebilir.
—
Sonuç: Gerçekten Ne İstediğini Bilmek
“Isıtıp ısıtıp önüne koymak” demek, bazen hayatın her anını tekrar tekrar geçirebilmek, ama o anı anlamadan ve içini doldurmadan sunmak demekti. Duyguların ve düşüncelerin gerçekte başka anlamlar taşıması gerektiğini ve her şeyin bir süre sonra anlamını yitirebileceğini fark etmek demekti.
O gün, annemle yemek yediğimizde aslında içsel bir yolculuğa çıktım. Kendi hayatımda ısıttığım, ama içini dolduramadığım duyguları fark ettim. Duygularımın ve hislerimin ısıtılmasına değil, yaşanmasına ihtiyaç olduğunu anladım. Gerçekten anlamlı olan, bir yemeği sunarken ya da bir duyguyu paylaşıp verirken, o anı içtenlikle sunmak ve bekletmemekti.
Hayat, bazen tekrardan ibaret olabilir, ama unutulmamalı ki; doğru zaman geldiğinde, gerçekten değer verdiğimiz şeyleri doğru şekilde paylaştığımızda, en iyi tatları alırız.